Quantcast
Channel: İzDüŞümler
Viewing all 104 articles
Browse latest View live

Babam'a

$
0
0
Artık sadece rüyalarımda sarılıp ,öptüğüm kucakladığım canikom,babam herşeyim..

Babalar günün kutlu olsun.


Akşamın kapısından
içeri giren
öksüzlüğün onarılmaz duygusu
iş dönüşü, somun ekmek
yıllar komşunun penceresine bakar
çok geçip hiç geçmeyerek

hayat hiçbir aldığını koymaz geri
çocukluğun büyümemiş yerlerini
kimse büyütemez bir daha

terk edilemez babasız evler
kapısı çekilip çıkılsa da

bir roman adı gibi
içinde yaşar
çoğalmaz başkaları
okumalarla

babasızlığın ne olduğunu bilmeyenler

günün birinde baba olsalar da...


Murathan MUNGAN

GEYİK

$
0
0



İşten geldim.

İş yerindeki abukluklara ve lavuklara sinirlendim yine .Yemek bile yemeden yürüyüşe attım kendimi.Böyle zamanlarda yürümek beni sakinleştiriyor.Geldim duşumu aldım ,sade kahvemi kaptım oturdum bilgisayarın başına.

Olaylar gelişti...

Akgün Hoca'dan gelen maildeki resimde gördüğüm böceğin adını merak ettim.

Böceğin ismini ararken enteresan bilgilere ulaştım.Okurken de gülmekten öldüm ne sinir kaldı ne de birşey.

Önce bilmeyenler için tanıştırayım kendileri "Geyik böceği"

Amanos dağlarında yaşayan yabancı bilim adamlarının en çok da japonlar'ın ilgisini çeken bir böcek.japonları'ın ilgisini çekme sebebi Mushiking: King of the Beetles (Mushiking: Böceklerin Kralı) adlı çizgi film, çizgi roman ve kart oyunları...

Böcekler dünyasını konu alan film roman ve kart oyunları Japonya haricinde Filipinler, Singapur, Malezya, Kore, Hong Kong, Tayvan gibi Uzakdoğu ülkelerinde de çok popülermiş.

Koleksiyon değeri de olan kartlarla oynanan oyunlar için Japonya'da bugüne kadar 20 bin resmi yarışma düzenlenmiş. Bu yarışmalarda 160 milyondan çok Mushiking kartı el değiştirmiş.

Bu Mushiking: King of the Beetles'ların kahramanlarından biri de geyik böceği. Amanos'ta yaşayan altı taraklısı çok makbul olunca çizgi filmi izleyen, kartlarıyla oynayan çocuklar da anne babalarından geyik böceği istemeye başlamışlar.Arz olunca talepte oluşmuş.

Japonlar ve koleksiyonerler, Amanos'un yolunu tutmuşlar ve aldıkları her geyik böceği için yöre halkına epeyce para ödemişler.

Benim ilk açtığım sitede bu alışverişten para kazanmak isteyen uyanık girişimci vatandaşlarımızın attığı yorumlar vardı.Gülerek okuduğum yorumlar hakikatten fıkra gibiydi.Millet işi gücü bırakmış.Böcek avına çıkmış :))

Link vermek istemiyorum ama Geyik Böceği diye arattığınızda ilk karşınıza çıkan "İşte 90.000 TL lik böcek " isimli linke girip yorumları okuyabilirsiniz.

Yorumları bitirmiştim ki sol omzumda bir acı hissettim.Sonra bir daha ve bir şeyin sırtımda gezindiğini hissettim.Elimi atıp yere atana kadar bir ısırık daha ...

Ne olduğunu göremediğim yaratığın parkeye vurduğunda çıt diye çıkardığı sesden kabuklu gillerden bir şey olduğunu anladım.Mutfağa seyirtip kolonya şişesini boca ettim ısırıkların üzerine.Hafiften zonklamaya başlayan kızarık yerler bir sivilce büyüklüğünde şişti .Evde amonyağımsı bişeyler bakındım bulamayınca yaşlı teyzelerden öğrendiğim kibritin ucundaki o yanan kısmını sürdüm hemen.

Gece gece yaşadığım bu ani saldırıya mı tırsayım? Kabuklu gillerden şahsı el feneriyle köşe bucak aramama rağmen bulamadığıma mı yanayım?Yoksa şüpheli şahısla hala aynı odada olup gecenin ilerleyen saatlerinde burun buruna gelme riskime mi korkayım bilemedim.

Bu saatte böceğin geyiğini yaptım ama dayı oğlu ısırdıktan sonra odayı terketmiştir inşallah !!!

Yine Kelebek Hep Kelebek

$
0
0



Hani geçenlerde birkaç post altta yazdığım kelebekler vardı ya ?

Hani romantik anlamlar yüklemeye çalıştığım narin hayvanlar?Yok üçüncü kata kadar çıktılar lay lay lom çiçekler,böcekler,kelebekler v.s.

Meğer onlar Audrey Hepburn’lik değil bildiğin Şahin K ‘lık film çeviriyorlarmış…

Erkek kelebekler dişilerini aramaya dökülmüşler yollara … :)

Daha fazlası için burdan yakınız...

http://www.ntvmsnbc.com/id/25110573

Keyf-i

$
0
0


Geçen pazar çok hareketli bir güne uyandım.

Ne zamandır Bezgin bekir gibi dolanıyorum ve pinekliyodum pazarları.

Sabah gözümü açtım 10 gibi arkadaşım hadi bowlinge gidiyoruz sen de gel dedi.Eşi turnuvalara hazırlanıyor.Her hafta sonu çalışıyor.O da eşten dolayı her hafta sonu bowling salonuna gidiyor .Hatta o da takıma girmek için hazırlanıyor yavaştan yavaştan...

Onca yolu sabahın köründe bowling oynamak için göze alıp yola koyuldum.Kahvaltıyı yolda pastaneden aldığım poğaça ve meyve suyuyla geçiştirdim.

Korukent'e gittiğimizde arkadaşımın eşi önce ısınma hareketleriyle başladı.

Biz arkadaşımla kafamıza göre takılırken eşi hummalı bir şekilde çalışıyordu sporcu disipliniyle.Topu,ayakkabısı,çantası herşeyi özel.

Ben kafama göre atarken,bu işin de kuralları adım atarken topu nasıl atmam gerektiğini gösterdi.Hatta parmaklarım bile yanlışmış.Ben bunca senedir topu işaret parmağım,baş parmağım ve orta parmağımla tutuyormuşum.Doğrusu orta parmak,yüzük parmağı ve işaret parmağı olacakmış.


Rahat bir on senesi var bowling oynamayalı.Sanırım en son Amerika'da oynamıştım.

Arkadaşımın galibiyetiyle sonuçlandı oyun.Ama o kadar keyif aldım ki saatin nasıl geçtiğini farketmedim bile.


Aklıma Taş devrinde bowling oynayan,Fred ile Barni geldi.Parmaklarının ucunda tin tin tin gelip topu attıklarında canlı hayvanlardan oluşan labutların konuşmaları geldi gözümün önüne .Hatta orda keşke büyük ekranda bu çizgifilmin görüntülerini de verseler dev ekrandan ...


Yaklaşık 3-4 saat oynadıktan sonra aralarda dışarı çıkıp şu küçümeni besleyip sevdik onu oynattık .







Sonrasında hep birlikte tekrar detaylı gezmek istediğim Body World'se gittim.Gönlümce rahat rahat gezdim bir kez daha...

Geçen sefer işlemlerin yapılış sahfasını anlatan videoyu izleyememiştim onu izledim.Birde girişteki cenin bölümünü gezdim.

Ve cebimde halil Cibran'ın şu sözüyle ayrıldım sergiden.

"Bedeniniz, ruhunuzun arpıdır.Ondan tatlı bir müzik veya karmaşık sesler çıkarmak sizin elinizdedir."

DÖRT YAPRAKLI YONCA

$
0
0


En son post açalı bugün itibariyle bir ay olduğunu görünce utandım doğrusu...

Bu akşam iki satırlık ahi olsa yazayım bir şeyler istedim.Hem de bu akşam özel bir günün kutlamasını yaptık ,kaydetmiş olurum .Silinip gitmez anılar arasında...

Dün akşam Zilsiz'imizin doğum günüydü .Çekirdek grup bir araya gelelim istedik.Onun başka bir programı vardı biz de bu akşam toplaştık.

Kuşlardan bir tanesi yanımızda değildi.Ama diğer üçlü Avrupa yakasında olmanında avantajıyla biraraya geldik.İstiklal caddesinde her zaman gittiğimiz mekanın terasında keyifli bir akşam yemeği yedik şen şakrak.Masadaki ikili gülmeleri ve kahkahalarıyla meşhur.Onların bu kadar içten gülmelerine en somurtuk biri bile karnını tuta tuta güler herhalde.Bu gece de yine öyle oldu.Sohbet sohbeti açtı.Saatin nasıl geçtiğini anlamadık.

Doğum günümde gümüş üzerine minik beyaz zirkon taşlardan oluşan dört yapraklı yonca şeklinde ama bize göre dört tane güzel kalbin birleşmesinden oluşan yonca kolye hediye etmişlerdi bana.O gün başlayan geleneği devam ettirelim dedik.Bu akşam Zilsiz'in de dört kalpten oluşan aynı tarz bir yoncası var bu kez bileğinde.

Birbirinden farklı zevklere sahip dört kişinin bir araya gelip bu kadar kısa sürede böyle yakın arkadaşlıklar kurması ve birlikte bu kadar çok eğlenebilmesi çok güzel .


Ben küçükken "dört yapraklı yonca bulursan uğurludur "derlerdi.Hatta bir ara Garanti Bankası logosundaki bu dört yapraklı yoncayı getirene para vaad ediyormuş.Biz bulduk o yoncayı.

Hakikatetten çok değerli ...

Zilsiz'im bir kez de buradan kutluyorum doğum gününü.

Her şey gönlünce olsun.Bileğindeki yonca uğurlu gelsin sana hep .Günlerin,dünlerden hep çok çok güzel olsun :)

Küçük Arı Kovanı (La Colmenita )

$
0
0


Ben bu akşam küçük bir arı kovanına gittim.

Küba Dostluk Derneğinin ve Nazım Hikmet Kültür Merkezinin katkılarıyla tekrar davet edilen UNICEF’in İyi Niyet Elçisi Küba Çocuk Tiyatrosu “La Colmenita” (Küçük Arı Kovanı)'nı izlemeye gittik.

Yaşları 5 ila 15 arasında değişen 17 çocuktan ve beraberlerindeki 8 yetişkinden oluşan kadrosuyla Türkiye turnesinin ilk ayağı dün akşamdı. Biz de bu akşamki gösterileri Küçük Hamamböceği Martina'yı izlemeye gittik.

İş yerinden çıkarken çocuk oyununa gidiyorum diye beni tiye alanlara rağmen yaratıcılıkdan arkadaşlarla buluştuk.İlk dakikadan itibaren birbirinden yetenekli çocukları karşımızda görünce bayıldık.Büyüklerin bile bu kadar kasılıp rahat edemediği sahnede hepsi birbirinden güzel performans gösterdiler.

Müzikler müthiş ,danslar harikaydı.Oyun yabancı dil bilmeyen çocukların bile anlayacağı karografiyle sunuldu.

Hele içlerinde bir tane miniş vardı ki tam yemelik.Beş yaşında ama primadonna gibiydi.Çıkarken yanına gittim yanağını okşadım.O minicik bedenden mi çıkmıştı deminki şarkılar,danslar oyunlar inanamadım .Yaşını sorduğumda bıcır bıcır yaşını söylerken elleriyle de göstererek teyit etti :).

La Colmenita, Küba’da UNICEF’in İyi Niyet Elçisi unvanına sahip olan ilk ve tek toplulukmuş.Elçiliği çok güzel yaptılar bence.Oyunun sonunda bütün seyircileri küçük büyük ayırmadan sahneye davet edip dans ettirdiler.Bir taraftan makine elimde kayıt yapmaya çalışırken ben de herkes gibi etrafımdaki bıdıklarla dans etmeye kalktım.Bitişte bütün arıalr ,izlemeye gelen çocuklarla öpüşerek ayrıldılar.

O vacur vucur çocuk sesleri kahkahaları arasında,arı kovanından ağzıma çalınan bir parmak bal ile ayrıldım.

İstanbul'da 23 ağustos ücretsiz bir gösterileri daha var bildiğim kadarıyla.Ankara ve Eskişehir'de gösterileri olacak.İlgilenenlere kaçırmayın diyorum.

On sene önce ulus olarak yaşadığımız felakette kayıplarımızla hepimizin kara günü olan bu günde artık hatırlamak istediğim başka bir şey var.Küçük arılar şarkıları,dansları ve hepimize yaydıkları güzel enerjilerle yüreğime çöreklenen bugünün ağusunu dağıtacaklar.

KADIKÖY

$
0
0


Dün stresli bir gündü.Keyifsiz bir haftanın son gününde keyifsiz bir görüşmem vardı Kadıköy'de.İşin tek güzelliği buydu bana göre.


Kadıköy'e gitmeyi hep sevmişimdir.Ne iş için olursa olsun yaz kış demeden vapura biner ve dışarıda o daracık sırada oturur ayağımı demirlere kaldırırım.Şanslıysam yanımda müzik de varsa deymeyin keyfime.

Akşam işten çıktım ,iskeleye geldim iş çıkış saati olduğu için çok kalabalıktı.Yerime geçtim ,kulaklığımı taktım vapurun hareketiyle yarım saat önceki ruh halimden eser kalmadı.Denizin ortasına geldiğimde deniz gereğinden fazla dalgalıydı.İlk defa dalgaların ayağımı koyduğum o demirlere kadar çıktığını gördüm.Vapur düdüğünü öttürürken Orhan Veli'ye İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalıyı yazdıran o halet-i ruhiyeyi düşündüm.Kısacık yirmi dakikada upuzun bir yolculuğa çıktım .İskeleye yaklaşırken bu günü belgelemek istedim hep güzel günlerimi hatırlamak lazım ?.Alel acele yukardaki fotoyu çektim.

Görüşmeye gitmeden bir şeyler yemek istedim .Her zaman birileriyle gittiğim Çiya'ya bu kez tek gittim.Ramazan dolayısıyla çok kalabalıktı.Tek gitmemin avantajı yer buldum ve sevdiğim bütün o yöresel yemeklerden tadımlık istedim tabağıma.En son içtiğim zahter çayıyla daha iyiydim.Çıkarken omuzlarım daha bir dikleşmişti.

Kötü geçen haftanın son iş gününü Kadıköy'le seyrelttim biraz.Böyle daha iyi.

Daha da iyi olacak.

1001 İCAT SERGİSİ

$
0
0
Geçen hafta arkadaşlarla Londra'dan getirilen 1001 icat sergisine gitmek için sözleştik.O yüzden pazar sabahı ,karganın kahvaltısına müteakip yollara düştüm.Şıpıdık terliklerim,bermuda şortum,şapkam ve boynumdaki yeni makinemle Sultanahmet turistlerinden hallice biraz rötarlı arkadaşlarımla buluştum.Yanıbaşımızdaki büyük çadıra girdiğimde sihirli uçan halının üstünde doğuya doğru bir yolculukda buldum kendimi.Önce çok güzel bir belgesel izledik.Hafiften Harry Potter aromalı bu belgesel bir çok yarışmada ödül almış.İslam medeniyetinin birbirinden enteresan mucitlerinin ve icatlarının çok güzel tanıtılmış.Filmden sonra sergi alanına girdik. Sergi alanı Ev, Alışveriş, Okul, Hastane, Şehir, Dünya ve Evren'in temsil edildiği 7 ayrı bölümden oluşuyor.Girişte El -Cezeri'nin eşi benzeri olmayan özel Filli saati karşıladı bizi.




Fotoğrafı yanında yöresinde poz veren insanlardan ayıklamak isterken doğru açıyı yakalayamamışım maalesef .




Hasan Efendi'nin ilk uzay çizimlerinden,Lagari'nin roket gücüne dayanan uçuşlarına, El-Cezeri'nin filli su saati, Hezarfen'ın yaptığı kanatlar ile uçuşu, Mimar Sinan'ın eserlerine kadar bir çok icat yer alıyor.En çok sergide bir bilim kadının icatları ilgimi çekti.İsmini ilk kez duyduğum Meryem El-İcliyye...Ve onun usturlapları...daha evvel sanırım Amin Maalouf okurken duydum ama araştırmadım bu aleti.Kendileri o zamanın hem saati hem de pusulası ya da eski zaman gprsi de diyebiliriz sanırım...Üşengeçliğimden yazmayıp fotoğrafladığım bilgiler :)Bir yerde boğa resmi,heykeli ya da olayı olacak ve ben fotoğraflamayacağım .Mümkün mü ?Yıldızlar ,astroloji bölümünde hazırlanan interaktif bir ekranda elinizi kaldırarak mouse gibi kullanıp burcunuzu seçiyorsunuz önce...

Sonra onu samanyolundaki yerini arıyorsunuz.Denk düştüğünde bingo.İşte burcunuzla ilgili bilgiler ...


Serginin sonunda burada yer almayan icatlarında yer aldığı Dünyamızda İslam Mirası adlı kitabı da alarak indim uçan halıdan.Okudukça ilgimi çeken şeyleri burada paylaşırım elbet.Ama sizin daha fazla ilginizi çekerse 05 Ekim 2e kadar gezebilirsiniz.


İzDüşÜmLer Ajans gururla sunar :)


KEDİ

$
0
0
Öylesine mağazanın önünden yürüyüp geçecekken vitrinde bir kedi gördüm sanki...Resim sandım önce... Sonra kafasını çevirdi...Reklama çok uydu...
Bana da fotoğraflamak kaldı...:)




VUK-U

$
0
0


Al işte bir hissi kablel vuk-u daha ...


Artık yüzünü görmek bile istemediğim birinin ne alakaysa oturduğum semtte görüp " hadi canım daha neler ,onun burda ne işi var ? "dediğim ve akabinde koca İstanbul'da semt kalmamış gibi burnumun dibine taşınmasını öğrendiğim şu dakikalarda eğer karşılaşırsam diye kendime notlar;


1-Hiç tanımadığın biri gibi yanından geçip git.

2-Sinire kesmiş bir şekilde yolun karşı tarafına geç.

3-Ölü balık gözleriyle yüzüne bak ve geç.

4-Yankee go home diye kovala.

5-"Hey sen !biz buralarda yabancıları sevmeyiz" diye suratına çemkir.

6-İyi ki karşı daireme taşınmadı diye şükret.

SoN

$
0
0

Yahu ne çabuk geldi sonbahar...
Sitenin içindeki ağaçlar ne çabuk sarardı da döktü yapraklarını...
Normalde üzerinden haşır huşur yürümeyi çok severim sarı yaprakların .
Hatta kasım ayında makinemi kaptığım gibi Belgrad ormanlarında alırım soluğu.Hem yürür hem de sonbaharın her tonunu fotoğraflamaya çalışırım.
Ama bugün hiç hoşlaşmadım bu manzaradan.
Benim hala denize girip yüzesim var.Yeni yeni öğrendiğim gibi suyun altına dalıp kulaç atasım var.Minik balıklara tam elimi değdirecek gibiyken kaçmalarından keyiflenesim var.Ellerim buruş buruş olana kadar suyun içinde kalasım var.
İyot kokusu daha üzerime sinmedi bile :(
Daha tatil fotolarını bile yükleyip post yazamadım sonbahar geldi.
İsyanım var kadere.
Adaletin bu mu dünya?
Güz gülleri gibi, hiç yazı yaşamadım sanki
Paramparça oldu yaza dair umutlarım .
Yeni aldığım saks mavisi şıpıdık terliklerimi giyecektim daha.
Pööff !
Fazıl abiler için not ;Bu post arabesk serpintisi üfürür aman diyeyim !

MİNİ FOTOROMAN

$
0
0
Merhabalar.Daha küçücük iki köpüşken İz teyzemiz bizleri "ailemizin yeni fertleri diye "tanıtmıştı blogundan sizlere...Sonra pek bizi yazmadı buralarda...Aradan biraz zaman geçti.E haliyle büyüdük.Evdekilerin sevgi arsızları olduk.Ares ve Kartanesi olarak bir sürü film çevirdik naneler yedik havuzlara düştük v.s...Kendimizi sevdirmek için her türlü şaklabanlıklarla ilgiyi her daim üzerimize çekmeye çalıştık.Hele ben az mı o demir parmaklıklara kafamı sokup sıkışıp kaldım ?Veteriner amcam az mı koştu yardımımıza?Gün geldi ,oyunlar oynadığım bu yakışıklı sırım gibi delikanlıya gönlüm kaydı.Aşkımızın doruğundayken olaylar gelişti...Gel zaman git zaman kalbimde uçuşan kelebekler karnımda uçuşmaya başladı.Ve bir gün kalktığımda karnımdaki minikler gözlerini dünyaya açtılar.Yedi tane kendinden titreşimli yavrum artık patilerimin altındaydı işte..
Artık kulübemin kadını,çocuklarımın anası olarak mazbut bir hayata adım attım.Sirk köpekleri gibi zıplamalar,dört patiyi birden havada birbirine vurmalar bitti.

Bu görevi aslında çok efendi ağır başlı olan eşim Ares aldı istemedende olsa.Çünkü doğam gereği yavularımızın yanına şimdilik onu sokmuyorum.Bana da elleşemiyor.Yaklaştığında hemen dişlerimi gösterip hırlıyorum.O da sevgi arsızı gibi kulübenin dışında ilgiyi kendine çekmeye çalışıyor.

Sırnaşıyor,hayatında yapmadığı oyunlarla ilgiyi yavrularımdan kendine çekmeye uğraşıyor.



Olsun işe yarıyor bu oyunları.Yavrularım rahat rahat uyuyorlar koynumda .Ailemin fertleri ve misafirleri yavrularımı yakından görmek ve eline almak istediğinde Ares'imin yiğidimin bu numaraları rahatlatıyor bizi



Baksanıza nasılda fosur fosur uyuyor miniğim?



Ben de rahat rahat lohusalığıma devam edip bıcırıklarımı kokluyorum.Her biri o kadar güzel ki görenler hayran oluyorlar.



Biraz açıkta kalan olduğunda,onu çenemle biraz canını acıtarak da olsa güvenli bölgeye alıyorum.

Ne kadar bir arada kalırız bilmiyorum.Ama son ana kadar yavrularıma doyayım istiyorum.
Bu konuyu düşünmemeye çalışsamda gözlerim dalıp gidiyor arada bir uzaklara...

Al işte bizim hınzır başladı yine numaralarına...


Bidirikleri kıskandı ya ...
Uyuma numarası yapıp

Gıdısından sevdiriyor...
Mest oluyor...
Sonra o siyah sürmeli gözleriyle çapkın çapkın bakıyor.

Şimdilik bizden haberler bu kadar.İz teyzemiz tembellik etmezse yavrularımın maceralarını da anlatır artık sizlere...
Sevgiyle...

OHA

$
0
0
Hayatımda hiç bu kadar aptalca bir şey duymadım.Eski erkek arkadaşım sadece bizim semte taşınmakla kalmamış aynı zamanda benim oturduğum apartmana taşınmış.17 katlı 68 daireli binada artık eski erkek arkadaşım ve eşi oturuyor.İstanbul'da bütün semtler bitti,bütün apartmanlar bitti geldi benim apartmanıma taşındı.

Hangi mantık, hangi akla hizmet?

İyi ki karşı dairem değil diye dalga geçerken şaka gibi aynı apartman.Ve en kötü olanı kaç yıldan beri aklımdan ve çoktan kalbimden çıkan kişiyle apartmanımın önünde karşılaşıyorum.Burun buruna geliyorum.

Off bu kadarı da yeter ama.

Bu bir kabus olmalı.

Küfürden nefret eden ben şu an bildiğim bütün küfürleri savuruyorum.

Ve artık biliyorum insanlar sebepsiz katil olmuyorlar.

Önümüzdeki günlerde 3.sayfa haberlerinden birinde beni okursanız şaşırmayın.

SON ÇIKIŞ

$
0
0
Köprüden önce son çıkış...

Deniz,güneş,balıklarla yüzmek...

Dün bir anda esti.

Arkadaşlarımın Bodrum'a gel ısrarı,istanbul'un puslu havası,insanların moralsizliği,referandrum,taşınma komşu muhabbeti falan acaip boğuldum.

Aklımda yokken THY yollarına tel açtım ilk defa istediğim gibi rahatça yer buldum.Korkunç bir trafik beni bekiyordu yılmadım.Sırt çantama aldığım iki üç parça elzem eşyayla havaalanına geldim.2 saat sonra başka bir şehirde başka bir mekandaydım.

Sabah gözümü başka bir şehirde açmak
süpermiş .

Yine eskisi gibi kafama estiği yere hiç plansız programsız pat diye gelmek iyi hissettirdi.

Bundan sonra azimliyim kararlıyım..

Süpürge misali çat ordayım çat burda...

En güzeli...
:

Yüzünü Dökme Küçük Kız

$
0
0

İşten geç çıktım.Saat sekizi geçiyor. Hava yağdı yağacak ...Trafik kilit... Nişantaşı'ndayım ...Taksi yok... Eve kimbilir kaç saatte gidicem...

O anda aklıma geldi kırkbeş dakika sonra başlayacak olan konser.

Bu kadar kısa sürede kimseyi çağıramam.

Olsun tek giderim ben de.

Bilet var mıdır yok mudur onu bile bilmiyorum .

"Hadi diyorum İzDüŞümler" buna değer.

Taksi hala yok aşağı Beşiktaş yokuşunu yürümeye başlıyorum.On dakika sonra Beşiktaş'tayım yarım saat sonra da Kuruçeşme de...Vee bingo bilet var.Biletimi alıp kapıdan içeri giriyorum.Girişte kullan at sarı yağmurluklardan veriyorlar.Bir taraftan yürüken bir taraftan çin malı yağmurluğu üzerime giyiyorum.Çok komik belediye görevlilerine benzedim olsun yine de çok keyifliyim.

En arkalarda sahneyi ortalayacak şekilde oturuyorum .

O anda yağmur çiselemeye başlıyor.

Onlar da sahneye giriş yapıyorlar.

Zuhal Olcay ve Bülent Ortaçgil ...

İlk şarkıda "iyi ki" diyorum şu an trafikde boğulmak yerine "iyi ki" buradayım ."Yüzünü dökme küçük kız " kafamdaki sarı yağmurluğumla tam da böyle hissediyorum kendimi işte... Yağmur damlalarının yüzümü ıslattığı gibi bu şarkıda yüreğimi ıslatıyor sanki...Zuhal Olcay nefis söylüyor.

İkisini de çok beğenirim ama bunca zamandır ilk kez konserlerine geliyorum.Boğazdan esen rüzgar ,yağan yağmur denizin üzerini aydınlatan arada çakan şimşekler bu ilk konseri daha da bir orjinal hale sokuyor benim için.

"Ölsem de bir kalsamda bir,Yalnızlar rıhtımında,Nisan yağmuru,Sus duymasın,Ben varım,Canım senle olmak istiyor,Çaresizim,Halka açık,Yine aşk var,Olmalı mı olmamalı mı,Oyuna devam,Pervane, Yonca Kategorize etme ..."teker teker ya da birlikte usulcacık söylendi.

Yağmur durdu ama sarı yağmurluğu sevdim ya hala üzerimde...

"Eylül akşamı,Aşkın en mavi hali,El gibi,Sensiz Olmaz,Güller ve dudaklar,Yüzünü dökme küçük kız" en sevdiklerim .Bu şarkılarda sanki evdeymişim gibi bağıra bağıra eşlik ediyorum onlara .Sanki art arda bu en sevdiğim şarkıları bir tek bana özel söylüyorlar.

Ah diyorum keşke bir kadeh kırmızı şarap olsa bu şarkıları dinlerken ne güzel olur.

O kadar dinginim ki sanki deniz kenarındayım da suda taş kaydırıyorum.

Konser bitti.Trafik açılmış,taksi sebil.Eve doğru yola çıkıyorum.

Eve girdiğimde uykudan eser yok eh o zaman diyorum bu gece hiçbirşey eksik kalmamalı .Bozcaada Corvus'larımın sonuncusunu bu geceye yakışır deyip açıyorum.

Baş ucuma koyuyorum aynı az evvel dinlediğim şarkılar gibi...

Yüzünü dökmeyen küçük kız şerefine kaldırıyorum kadehimi...

TULUYHAN UĞURLU

$
0
0
Dün gecenin aksine bir hafta öncesinden Tuluyhan Uğurlu'nun Sirkeci garındaki geleceğe yolculuk konseri için sözleşmiştik arkadaşımla.

Tuluyhan Uğurlu'nun konserine ilk kez gidiyorum.Konserlerini izleyenler ballandıra ballandıra anlatıyorlardı.Yerebatan Sarnıcın'da,Arkeoloji müzesinde v.s çok başarılı konserler verdi.Şöyle iyidir böyle iyidir diye.Belli bir fan kitlesi var.İyi madem ben de gideyim dedim ama ikinci yarıya kalamadım.Geleceğe yolculukta maalesef ilk arada inmek zorunda kaldım.


Dün gece olduğu gibi bu gece de " ...Hayat dudaklarda mey, Eğlen oyna durma hey !
Yaşamak ne güzel şey..." tandansını yakalayayım her gece, her gece konserlere gideyim ,eğleneyim ,sevgi kelebeği gibi ordan oraya konayım istiyordum ki bünyeye iki konser ağır geldi.



Öğlen yediğim yemek mi dokundu ,dün gecenin gazına içtiğim corvusun azizliğine mi uğradım bilemiyorum ama midem pek keyifsizdi.

Bu geceden notlar;

Zaten kaçık keyfim aradığım ortamı bulamayınca daha çok kaçtı.İlk yarıda pek müziğe kaptıramadım kendimi .Bir kere seçilen salon çok havasızdı.Ses düzenini beğenmedim.Enstrümanlar çok boğuk ve sesler birbirini kapatıyordu.Tuluyhan Uğurlu nedense çok parlamadı gözümde.İlk dakikadan itibaren sanki fazla türbüne oynar şekildeydi mimikleri kafa sallamaları falan.Beni yordu.Müziğin girdabına kapılamadım.

Roland yeni elektronik piyanosunu tanıtması için Tuluyan Uğurlu'yu seçmiş belki ilk olmasının senkronsuzluğumuydu bilemedim ama olmadı.


Arada kimseciklere belli etmeden süzüldüm o kalabalıktan doğruca eve geldim.Nane çayımla kaçan keyfi yakalamaya çalışıyorum.

ACI

$
0
0
Hareketli bir gündü akşam üstüne doğru arkama yaslanıp soluklanmak isterken aldım haberi.



Bir ay önce bir müşterimiz kızıyla birlikte ofise gelmişti.Annesiyle kahvelerimizi içerken havadan sudan yaptığımız sohbet bir şekilde yanındaki kızına döndü.Kızını anlatmaya başladı gururla ve övgüyle .Yakınlarda iyi bir bankada işe başlayacağını sonraki hedeflerini yurt dışında aldığı eğitimleri v.s .Kahvelerimizi içtik tekrar görüşmek üzere vedalaştık her ikisiyle de.

Akşam üstü ortak bir tanıdığımızla telefonda konuşurken "olanları duydun mu ?" dedi."Hayırdır ne oldu ?" dememle beni altüst eden o kötü haberi verdi.İsim kullanmak istemiyorum ama bir ay önce annesiyle birlikte ziyaretimize gelen kızımız bir kaç gün önce bir apartman boşluğunda ölü bulunan kızımızmış.

Kahroldum.Ne diyeceğimi bilemedim.Belki sadece bir saatlik bir tanışıklığımız vardı.Ama o gün annesinin ona bakışı ,gururlanışı ,geleceğiyle ilgili yaptığı planlar hepsi kulağımda tekrar tekrar dönüyor.


Ailesi perişan olmuş .Ben dış kapının mandalı olarak bu kadar üzülmüşken sevenlerini düşenemiyorum.Offf ! Allah yardımcısı olsun annesinin.

Şimdi bir sürü şeyler yazılıyor çiziliyor konuyla ilgili.

Hepsi fasa fiso.

Ben o gün pırıl pırıl parlayan idealleri olan çok tatlı bir genç kızla tanışmıştım.

Artık yok.

Allah rahmet eylesin.

BULUT

$
0
0




Mavi gökyüzünü yer yer örten pofuduk tüylü koyunlar gibi bembeyaz bulutlar sözüm size !!!

Şu an sırt üstü çimenlere uzanıp sizi türlü türlü şekillere benzetesim var.

Heyhat Kader!

Work must go on !

ÇEKİRDEK

$
0
0

Günlerdir seferi durumdaki blogerın kafasındakiler birikir birikir şunu da yazsam bunu da yazsam der sonunda ne olur pöf daha sonra der erteler hepsini.Ama sonuncusunu ertelemez ,pas geçemez çünkü hatırladıkça içini ısıtan son zamanlarda en keyif verici maddelerden biri olan çekirdeğin buluşmasıdır söz konusu olan...

Zaten blog sahibesi artık ne karar almıştır ?

"Tatsız olayları suya,güzel ve keyif aldığım anları buraya yazayım :)"

İşte kelimeler uçmadan,fotolara baktıkça hatırlanmalık o gün...

Geçtiğimiz salı hem Burcu kuşumuzun doğum gününü kutlayalım hem de çekirdek olarak çiya buluşması yapalım dedik ama Burcu kuş "eve gelin evde olalım" deyince Moda'ya doğru yollandık.Zilsiz'imle Nişantaşı'nda buluştuk " Köprüde intihar girişimi var yollar kapalı " deyince vapur keyfi yaparak Kadıköy'e gidelim istedik iskeleye vardığımızda son dakika kapıları kapattılar.İkna kabiliyetimin görevliye işlemediğini görünce hafiften adamla papazlık oluyordum ki vapur hareket etti.Söylene söylene çıktık iskeleden.Yine denizden vazgeçmeyip Üsküdar'a motorla geçip deniz keyfimizi bölmedik.Daha yolda fotolar çekerek,sohbet ederek karşıya geçip Kadıköy'de bizi bekleyen mercimek hanımı aldık.

Merdivenlerde kırmızı kalpten oluşan pastamızın mumlarını yakıp zili çaldık ama pek beklediğimiz reaksiyonu alamadık.Cin Şükrüye anlamış böyle bir şey yapacağımızı...

Burcu kuş her zamanki gibi çok güzel şeyler hazırlamıştı.Hep birlikte sofrayı hazırladık.Gülme krizleri arasında yemeğimizi yedik.Biz dördümüz bir araya geldiğimizde zincirlerimizden boşalıyoruz sanki.Kapı gıcırtısına bile gülüyoruz.Hele Zilsizim ve mercimek o kadar şen kahkahalar atıyor ki onların gülmesine gülüyoruz en çok .


O akşam Burcunun eşi ve ingiliz misafiri de bize yemekte eşlik ettiler.Çekirdek yine çekirdekliğini gösterince ,Martin "gülme gazı mı var "odada diye ciddi ciddi sormaya başladı Burcu Kuş'a...

Sonra kırmızı kalp pastayı getirdik .Pasta bizim vapur telaşından hafif yalpalanınca üzerindeki yazılar falan kutuya yapışmış .Yaratıcılık dehası olarak üzerindeki yazıyı süngerle silip üzerine kalemle yazdım.(Akgün Hoca yaratıcılığımın sadece bunlara çalıştığını bilse eminim beni bir daha derslerine almaz :))



Anne adayı Burcu kuşumuz müstakbel kızıyla birlikte(Bir tek ben kız diye iddia ediyorum.Eşi dahil hepsi oğlan diyor bakalım inşallah bir kaç ay sonra ben doğru tahmin ettiysem "ben demiştim" demek için burda en azından bir delil bırakayım :))



Hepimiz için anlamlı yonca kolye takıldı Burcu kuş'un da boynuna.

Pastalarımızı yedik kahvelerimizi içtik ve Zilsiz'imin fincanında kocaman bu bariz boğa kafası çıkınca boğa burcu olan ben her yerde yaptığım gibi hemen bu anı fotoğrafladım.İnşallah bu boğa şans getirecek güzel arkadaşıma ;)
Sonra işler konuşuldu,günlük hay huylar,planlar,programlar...

En tatsız konular bile saatlerce gülmüş bünyelere pek koymadı.

Dert üstü ,murat üstü şekilde pişmiş kelleler olarak kalktık .Yolda hala kıkırdiyorduk.
Bu güzel geceden çok komik fotolar,sarı üzerine kırmızı kalpli Barcelona işi mutfak eldivenleri(Zilsiz'im tekrar sağol :) hatırladıkça yüzümüzde tebessüm yaratan o güzel gecenin anıları kaldı.

Son olarak bir de burdan o halde ;

Nice Senelere Burcu'm herşey gönlünce olsun.Eşinle,bebişinle,kedilerinle hep böyle rengarenk ol.Biz de nasiplenelim o renklerden.Çekirdeğin diğerleri gibi seni çok seviyorum :)

Sevgi pıtırcığınız...


Ye ,dua et, sev...

$
0
0

Cuma gecesi son dakika ters gelişen işler dolayısıyla işten gece 23.00 e doğru çıktım.Halbuki Badoş'umla yeni vizyona giren "Ye dua, et ,sev'e " gidecektik.


Filmden önce İstiklalde kızlarla sürekli gittiğimiz mekanda sebzeli noodle yiyip bir kadeh kırmızı şarap içecektim.Filmin ilk şartını yerine getirdikten sonra dua ede ede filme girip Julia Roberts ve Javier Bardem'li bu filmi sevecektim :)


Tabi bunların hiçbiri olmadı.O saatte işten çıkınca kös kös Badoş'lara gidip kendini köpek sanan kedisi Çakılı mıncırdım uyuyana kadar.Cumartesi sabah önceki günün stresini hala üzerimden atamadığım için kendime tatil ilan ettim ve işe gitmedim.Badoş'um teyzesini şımartmak için nefis bir kahvaltı hazırlamıştı.Arkasından içilen türk kahvesi,ve olmazsa olmazı ablaya silah zoruyla baktırılan kahve falı.saat öğleyi geçerken evden çıktık.


Geçen hafta başlayan seminerden dolayı asya yakasına doğru yola koyulduk.Bu dönem bizim çekirdekteki kızlar artık seminere devam etmiyorlar o yüzden biraz keyfim kaçık.hep birlikteyken lise yıllarımızdaki gibi dördümüz arkada çok güzel kaynatıyoduk .


Neyse Badoşla korkunç bir trafikte cebelleştikten sonra yarım saat rötarla vardık oyuncak müzesine.Salona girdiğimde bizimkiler çoktan başlamışlardı.Akgün Hocanın gösterdiği bir fotoğrafın hikayesi yazılıyordu o anda.Arka arkaya "on resime on hikaye yazacaksınız" demişti Akgün Hoca. Ama aynı fotoğrafın farklı açılardan çekilen görüntüsüne, ayrı on hikaye yazmamız istendi bizden.


Ne zamandır diğer oyuncak hikayesi ile ilgili kalem kıpırdatmıyordum.Belki bu konuyla ilgili piyasadaki hemen hemen tavsiye edilen bütün kitapları ve filmleri aldım bir çoğunu okudum ve seyrettim.Ama nedense bu aralar Geronimo'ya elim gitmiyor.Biraz ayrı kalalım istedim kendisiyle...


Neyse zaten seminere gecikmiş olmanın stresiyle bir sarıldım kaleme ardı ardına yazıyorum aklıma gelenleri.Ne yazdığımın hiç önemi yok o anda sanki sağanakyağan yağmur gibi kelimeler cümleler beynimden kağıda akmak için birbirleriyle yarışıyorlar .Yazdım yazdım yazdım...


Hiçbir cümlemi okumadan sadece içimden geldiği gibi yazdım .


Son hikayeye geldiğimizde Akgün Hoca bize bir cümle yazdırdı ve devamını getirmemizi istedi.Yine ışıklar sönene kadar aynı şevkle yazdım.Sonra sınav kağıdı gibi teslim ettik hikayelerimizi.Sonrasında ne olacak bilmiyorum.Ama çok merak ediyorum tek satırını bile okumadan o anda spontane kurguladığım fotonun hikayelerini.Eğer bize geri verilirse burda yayınlarım belki bütün halde.


Sonunda hepimize tombala çeker gibi elindeki poşetten magnetler hediye etti .Herkese farklı farklı figürler gelirken bana iki kere kelebek çıktı.İçimden güldüm kelebeklerim beni orda da geldi buldu diye.


Çıkışta çekirdektekilere hayıflanarak çıktım.Şimdi olsalar ne güzel Çiya yapardık dedim.Ben böyle düşünürken seminerden başka arkadaşlar sanki iç sesimi duymuşlar gibi hadi yemeğe gidelim dediler.Oturduk hep birlikte keyifli bir yemek yedik sohbet ettik projeleri masaya yatırdıktan sonra kalktık.


Ertesi gün Badoş'umla filme gitmeye karar verdik.Zilsiz'i arayıp onuda ayarttık.Kitabı ilk çıktığında almıştım ama bir türlü ona sıra gelmemişti.Hatta geçtiğimiz doğum günümde Zilsiz'im ikinci kitabını da bana hediye etmişti.Ama ilkini okuyamadığım için o da bekliyor sırasını.
Film güzeldi yer yer hızlı geçişler kopukluklar olsa da tam kız kıza gidilecek kafa yormadan seyredilecek pazar günü sinemalarından biriydi.Konu itibari ile benim gibi ülke ülke dolaşmak isteyen bünyeler için çok tahrikkar bir filmdi.Her seyahatinde iç çeke çeke özenerek izledim ablayı.İtalya kısmı bana göre en eğlenceli kısmıydı .Ne de olsa bol bol makarna ve şarap giriyordu sahnelere ki tam benlik :)Bali 'de Javier Bardem çok bayıktı.Ama ablanın kaldığı eve manzaralara bayıldım.Birde keşke bizimde elimizin altında öyle kankaya bağlayacağımız şifacılardan olsa dedim.Kader işte !


Çıkışta Badoş'un yurda dönmesi gerektiği için bizden erken ayrıldı.Hava o kadar güzeldi ki biz de Zilsiz'imle İstiklal'de ordan oraya fink attık.Güzel güzel sohbetler ettik.Önümüzdeki günlerle ilgili programlar yaptık.Kararlar aldık.Alışveriş yaptık.Hani ertesi güne iş olmasa sabaha kadar kalacaktık herhalde İstiklal'de.
Sonra onun işleri benim işlerim ağır bastı ayrıldık.
Ama eve geldikten sonra bütün işleri yarın akşama bırakıp filmdeki gibi " hiçbir şey yapmamanın hazzını "yaşadım.
Bol atraksiyonlu günlerin ardından iyiymiş.yapabilenlere tavsiye ederim.
İyi haftalar olsun hepimize...
Viewing all 104 articles
Browse latest View live