Quantcast
Channel: İzDüŞümler
Viewing all 104 articles
Browse latest View live

İstanbul'la şarkı söyleyen kentler

$
0
0


Geçtiğimiz hafta benim için çok önemli bir programda yer aldım.

Sevgili hocamız Akgün Akova beni ve seminerden üç arkadaşımızı kendi sunumlarından birine dahil etti.

Aşağı postlardan birinde yazmıştım.Waterhouse tablolarıyla başlayan bulmacamızı.Onla başlayıp,Raphael'e uzanan ordan,Holbein tablolarına ordan Lizbon'a hatta gökyüzüne yıldızlara uzanan bir maceranın içindeydik geçtiğimiz aylarda.

O maceramızda herkesin çıktığı yolu ve yolculukta yaşadıklarını anlatmasını istedi hocamız.Benim yolculuğumda bana eşlik eden kişi Portekizli şair Fernando Pessoa ve nişanlısı Ophelia idi.

Sahneye çıktığımda heyecandan yeni doğmuş ceylanlar gibi titriyordu bacaklarım.Pessoa ile başladım anlatmaya sonra Gülbenkyanla bitirdim.Günlerce heyecandan ölüp dirilmiştim.Ama bittiğinde ben ve diğer üç arkadaşım acaip keyiflendik.

Tekrar sahneye davet edilip her birimize çiçek ve çalışmalarımızın ödülü olarak şık bir kalem hediye edildi.

Benim için çok güzel bir geceydi.Hocamızın bize güvenmesi kendi sahnesine dahil etmesi beni ve arkadaşlarımı çok gururlandırdı ve onurlandırdı.

Yeniyıla gireceğimiz şu günlerde bundan güzel bir yeniyıl hediyesi olamazdı bize .
Gelen tebriklerde herkes çok beğendiğini ve bizim içimizde kopan heyecan fırtınalarını hissetmediklerini söylediler.

Sevgi pıtırcığı gibi şımardık tabi..

Ama şu gerçek ki toplum karşısında bildiğim birşey dahi olsa anlatmak yürek istiyormuş.


Pessoa ile yolumun bu şekilde kesişmesine çok memnun oldum.
Önümüzdeki günlerde başlı başına bir post konusu olacak kendisi...

Ke'derlenme'

$
0
0
Bugün tuhaf bir keder var üzerimde...
Kulaklarımda türk filmlerindeki gibi acıklı bir melodi...

"Farid Farjad - Taghtam Deh " çalıyor durmaksızın..

Sanki ,Farid abi ,elindeki arşesiyle kemana değil, kıyım kıyım kalbime indiriyor nameleri...
Sanki ,bodozlama koyu bir sisin içine dalmışım gibi önümü göremiyorum.
Sanki ,bütün sevdiklerimden uzakta gurbet ellerde tek başıma yapayalnız kalakalmışım ..
Ya da çok uzaklardayım...
Sanki ,sıla hasretinden burnumun direkleri sızlıyor..
İçimdeki polyannamsı bile bugün tısss...

Zart zurt bardağın dolu şeysi bak !!! Ahanda bunu da gör !!! ,sevgi pıtırcığı gibi olalım ,sevelim,coşalım !!!diye yırtınmıyor...
Belki havalardandır diyorum...

Belki yorgunlukdan..
Belki özlemden..

Belki stresten...
Belki bıkmışlıktan...

Belki sıkıntılardan...
Belki işlerden...

Belki insanların negatif söylemlerinden...
Belki ikiyüzlülüklerden...

Belki tekmili birden ...
Senenin son postu pek bi iç açıcı oldu değil mi?

Yeni yıla üç kala, güzellik yarışmasındaki ablalar gibi herkese en çok ihtiyaç duydukları şeyleri diliyorum..
Tabi kendime de...

Sevgiye bulanık, ama çok net günler dilerim hepinize ...

İyi seneler.

Not :İçimde çalan melodiyi burdan sizlere de çalmak dinletmek isterdim ama teknoloji özürlüsü olarak beceremedim.Belki de iyi oldu kıyım kıyım olmayın siz de :))

Meşguliyetle tedavi

$
0
0


Depresif moddan, mutedil dalgaya geçen bünyem için ,bu aralar ılık süt kıvamında faaliyetlere sardırdım.


-Etrafımdaki enerji vampirleriyle değil,pozitif kişilerle görüşüyorum.


-Dişime uygun sanatsal faaliyetleri sektirmemeye çalışıyorum.


-Eve gelince işle ilgili hiçbirşey düşünmemeye çalışıyorum.


-Elimin altında sürekli dergi bulunduruyorum ve uyku moduna geçene kadar bunları karıştırıyorum.


-Farklı konularla ilgili araştırmalara dalıyorum.Ulaştığım bilgileri soyağacı gibi alt kademelerine kadar araştırıyorum.


-Akşamları bir kadeh kırmızı şarap bu araştırmalarımda gayet hoş bir mihmandarlık yapıyor bana


-Dinlediğim müziklerin haricinde farklı şeyler dinliyorum.


-Kıyafetlerime ya da aksesuarlarıma değişik tasarımlar yapıyorum.


-Havalar biraz yumuşayınca fotoğraf gezilerine çıkmaya başlıycam.


Kısacası doktorların hergün gittiğiniz yolu arada değiştirin tavsiyesine paralel şeyler yapıyorum.


Başımın üzerindeki kara bulutları dağıtıp en azından açık gri kıvamına getirdim.Güneş ışınlarının altında kedi yavruları gibi gerim gerim gerinene kadar buna da şükür ..


Konuyla alakasız bir not;Google'ın Newton için son düzenlemesindeki elma dolu ağaç dalına, ağzı sulanarak bakan bir benmiyim acaba?Hani gerçekten elimin altında olsa ve dalından kopardığım elmayı çocukken yaptığım gibi tşörtümde silip ısıra ısıra afiyetle yesem.Off düşüncesi bile iyi geldi :)


Sağlıcakla,


Muhalifim

$
0
0

Her türlü hava muhalefetine muhalif durumdayım.

Adamo'nun şarkısı kulaklarımda benle dalga geçer gibi çalıyor ardı ardına.

Yağmur yağdı, "sel olur ,şemsiye uçar ,sırılsıklam oluruz,trafik çok kötüdür" derler program iptal olur

Kar yağar "aman yollarda kalırız,arabada sıkışırız mazallah donarız" .derler evden çıkamayız

Mevsim normallerinin üzerinde bir sıcaklık olacakmış ,"yok gitmeyelim baygınlık geçiririz bu sıcakta ".Yine iptal..

Pööff nedir bu ya İstanbul'da yaşıyoruz ama gören Hakkari'deyiz falan sanır.Ben gözü karayım kendime göre çıkarım ederim diyorum ama iş bilmeyen çavuşlar ordusu belediyeye güvenmiyorum.Meydanlarda Tarkan konseriyle iki üç ışık oyunu yapıp,havai fişek patlatmayı marifet sayıp belediyecilik yaptıklarını sanan şahıslara hiç güvenmiyorum.Güya kriz masası oluşturuyorlar her seferinde .Arabalara koydukları antifrizi bunların kulaklarından huniyle doldurmak geliyor içimden, ya da o araba zincirleriyle bütün belediyeyi birbirlerine zincirleyip yalınayak tem otoyolunda yürütmek.

Doğuda insanlar yarı bellerine kadar karla yaşıyorlar bu mevsimde .Ama zincir takmadan yola çıkan bana bişey olmazcılar,kayıp trafiği tıkayınca biz bir kaç saat yolda mahsur kalabiliyoruz.

Bunları yazarken kar sevmeyen biri gibi algılamayın,karı çok severim.Karın, rüzgarın dindiği o herşeyin bembeyaz süt liman olduğu zamanlarda herkesden önce kapıya çıkar,ayak basılmamış bakir karın üzerinde yürür ,ayaklarımın altında ezilen kar sesine bayılırım.Ya da yiğenlerimin sitenin içinde kaydıkları yüksek tepeden ,elime geçirdiğim poşet parçasıyla bende onlar kadar çocuk hatta onlardan daha çocuk bir şekilde kayabilirim.Herkesin aksine kardan adam değil kardan kadın ya da deniz kızı yapabilirim.Bu konuda gayet iddialıyım heykeltraş edasıyla elimdeki bıçakla şekil verirken eserime,sokak ressamları gibi etrafımda biriken seyircilerden çok keyif alırım.Ya da güzel kar fotoğrafları çekmeyi..Karın içersinde hoplayıp zıplamayı yerde yuvarlanmayı,ellerim ayaklarım buza kesmişken dışarıda sıcacık sade nescafe içmeyi ellerimi fincana sarmalayıp ısıtmaya çalışmayı çok severim.

Benim sevmediğim,ulaşımın iptal olması.Kendi arzumun dışında eve kapalı kalmak.

Pööff binlerce kez daha hem de ...

Kar

$
0
0
Bu akşam, işten çıkıp eve gelirken ,kar yağmaya başladı.Lapa lapa değil ,minicik minicik.Sitenin içinde yürüdüğümde ,bunun kar değil adeta elmas kırıntıları olduğunu gördüm.Yukardan yağarken ,yerlerde,arabalarda ne güzel ışıl ışıl parlıyorlardı.Küçükken yılbaşı kartları olurdu ya üzeri simli oynattıkça ışıl ışıl parlardı ..Aynen öyleydi işte.Acaba yukarıdaki şekillerden hangisiydi bu ışıltıyı veren ?


Hani dizilerde filmlerde,yılbaşında aniden kar yağmaya başlar,"jingle bells ,jingle bells" melodisi eşliğinde ışıl ışıl evlerden , karı görünce sevinçle el çırparak sokağa fırlayan veletler olur ya , arkasından da köpek havlayarak onu takip eder.Tam bu moddaydım ben de.


Eve çıkıp ellerimdeki paketleri bıraktım.Tekrar aşağıya inip sitenin içinde yürüdüm .Arkama takılıp neşeyle zıplayan köpeğim yoktu ama olsun.Ne gam...O pırıltıların içinde ,pudara şekerinin üzerinde yürüyormuşum gibi çıkan kıtır kıtır kar sesleriyle bir yarım saat yürüdüm..Sitenin içindeki yılbaşı ışıklandırmalarıyla da öyle güzel ışıldıyolardı ki mest oldum.Ne güzel peri tozu gibi dedim.Söylenilenin aksine bugün çok da soğuk değildi dışarısı.Ya da ben peri tozunun güzelliğiyle hiç üşümedim.


Bir sene daha böyle olmuştu.Bir yılbaşı arifesinde ,istiklal caddesinde yürürken bir anda yukardan konfeti gibi yağmaya başlamıştı..Vakko daha Beyoğlu'ndaydı.Harika ışıklandırmalarıyla,yağan nefis karla unutulmaz bir İstiklal anısı olmuştu benim için.


Büyük yiğenim Badel'in bir yaşındayken ilk karla tanışması da süper olmuştu.Kar yağmaya başladı.Ablamın her türlü "üşütürsünüz kızımı" vesvelenmelerine karşın iyice tar top giydirip dışarı çıkarmıştık küçük ablamla.Minik meleğim ,yukarıdan yağan pamuk gibi şeylerin ne olduğunu anlayamamıştı."Madem anlayamadım ben de yerim" mottosuyla diliyle yakalamaya çalışmıştı .Ne komikti hali..


Evet alt postta muhalifim yazısıyla fazla çıkışmış olabilirim peri tozlarına ama gördüğünüz gibi gayet sıcak ilişkilerimizde olmuştur kendileriyle..


Büyükşehir belediyesiyle mi ?Onları hala antifrizli emellerime alet etmek istiyorum :))

Memleketimden ilişki manzaraları

$
0
0

Dün akşam iş çıkışında Beyoğlu'na gittim.Bir iki işimi hallettikten sonra sevdiğim pasajlara girip bakındım öylesine sağa sola .Atlas pasajını pas geçmeyip yine daldım gümüşçülere.Kendime bu haftanın ödülü olarak güzel bir yüzük aldım .


Sonra meydana doğru yürürken onca kalabalığın içinden bir bağırış koptu.


Önce İstiklal'in bir zamanlar var olan delisi sandım.Normal yolunda yürürken birden yanıbaşında bitip ,kulağının dibinde "Hiayyyttt" diye bağırıp kamera şakasındaki abukluklar gibi insanları korkudan yerinden zıplatan adamdır diye düşündüm.Kulak verince bir hakaretler sinsilesi olduğunu duydum...Çocuk yanındaki kız arkadaşına verip veriştiriyor.Ama normal bir kavga değil .Kız suskun,çocuk bariton sesinin son perdesiyle kıza hakaretler yağdırıyor."Sen adam mısın, şerefsizsin falan filan..." Sonra kız sanırım ilk şoku atlattıktan sonra koşmaya başladı çocuğu bırakıp...Anında çocuk da koşmaya başladı ,ama ne özür dileme ne de başka bir şey yapıyor.Kız kaçıyor çocuk ardından koşup yanında yürümeye devam ediyor.Kız köşe kapmaca oynar gibi karşı tarafa geçse de çocuk takibi bırakmadı sonrasını bilmiyorum görüş alanımdan çıktılar.


Canım sıkıldı,sanki o laflar bana söylenmiş gibi keyfim kaçtı...


Ne hale geldi ilişkiler deyip cık cıkladım..Problemsiz ilişki yok tamam da .Tartışmalarında bir seviyesi bir haddi hududu vardır.Şimdi böyle bir erkeğin ne kendisine ne de karşısındaki kız arkadaşına hiç mi hiç saygısı yok bana göre.Birincisi kızı o kadar aşağılamanın, onca insanın içinde yerin dibine sokmanın hiç bir bahanesi olamaz.Kız ne yapmış olursa olsun karşılığı bu değildir..Mutlu değilsen bitirirsin kardeşim ilişkiyi.İkincisi, o kadar hakareti sıraladığın bir kız gerçekten senin gözünde bu aşağılamayı hakkettiyse giden kızın peşinden niye kovalıyorsun?Kovalıyosan demin ettiğin o lafların hepsini yalamış yutmuş olmuyor musun?Ertesi gün hiç birşey olmamış gibi özür dilemeyle atlatılacak bir tartışma değildi .


Geçen yaz,asmalımescitte arkadaşlarla bir şeyler yer,içerken yine böyle bir olaya denk gelmiştim.Yine hararetli bir abi yanındaki kıza verip veriştiriyordu.Sonra hızını alamadı herhalde elindeki bardağı vurdu kafasına tuzla buz etti.Kafadan kan akmaya başlayınca abla başladı bağırış çağırış ağlamaya hemen ordaki görevliler müdahele ettiler falan sonrasını bilmiyorum ...


Hani İstiklal'in huyundan mıdır ,suyundan mıdır?Ya da ben mi denk geliyorum böyle sıradışı kavgalara anlamadım.Kavruk insanlar,kavruk ilişkiler sinsilesi..



Böyle yazınca bir an kendimi şu türkmax de çıkan evlilik uzmanı sarışın kadın gibi hissettim.Ukalalık algılamayın .Her ilişki kendi bacağından asılır.Ama çiviyi balyozla çakmayalım duvara .


Neyse efendim herkeslere kavgasız,gürültüsüz, ilişkiler diliyorum.


YENİ OYUNCAĞIM

$
0
0


Yeni görevimiz verildi.


Oyuncaklarla ilgili araştırmalar yapıp ,kitaplar okuyup kendi çocukluğumuzdan gel-gitlerle yazacağımız hikayeleri anlatacağız.


10 gündür elimizde oyuncakla ilgili kitaplarla dolanıyoruz.Ve müzeden seçtiğimiz bir oyuncak da baş kahramanı olacak hikayemizin.Ben daha müzeye gitmeden seçmiştim oyuncağımı ve cumartesi müzeye gittiğimde umduğumdan daha iyi bir şekilde karşılaştım onunla.


Çocukluğumda da pek bebeklerle oynadığım görülmezdi.Büyüdüm yine oyuncağım bebek olmadı.


Eskiden Pazar günleri bizim evde sinema günleri olurdu.Öğleye doğru çekilen perdeler patlatılan mısırlar eşliğinde kovboy filmlerini izlerdik.Tabi kahramanım kızılderililer olurdu .Arkadaşlarım filmdeki kahramanları beyazlar öldükçe, ya da yaralandıkça kızılderilileri tuttuğumdan dolayı bana kızar ,bense onların savaş çığlıkları gibi sesler çıkartarak onları iyice sinir ederdim.Hatta hangi oyunu oynarsak oynayalım "Kafa derin, kemerimi süsleyecek soluk benizli" diyerek onları iyice gıcık ederdim.


Şimdi ben seçimimi yine onlardan yana yaptım.Onların son reislerini seçtim.


Gerenimo .


1950 lerden kalma bu ABD yapımı oyuncak çok hoş.Ata binmiş , başında bolca tüylerden yapılmış geleneksel başlığıyla ,vakur bir ifadeyle müzeye gelen ziyaretçileri izliyor.


Amerikalılar ,bu insanları yıllarca vahşi diye yaftalayıp kovboy filmlerinde cani ve katil imajı yarattılar filmleriyle.Geçen sene iade-i itibar yapmış olsalarda artık çok geç..Topraklarından ve canlarından olan asimile edilmiş bu ırka benim gibi sempati duyan kaç kişi var ?


Evet Cherokee jeeplere binen abi ve ablalar biraz sempati duyuyorlardır belki .Şayet bu adın nerden geldiğini biliyorlarsa.


Onlara ait kültürleri,hikayeleri ve aforizmaları toparladıkça hikayemde zenginleşecek

Acaip merak ediyorum nasıl bilgilere ulaşıcam diye.


İlerleyen günlerde proje şekillendikçe burdan paylaşırım elbet.
İlk olarak , çok hoşuma giden atasözlerinden bazılarını paylaşayım sizlerle...
"Ağlamaktan korkma! Zihindeki ıstırap veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir."
"Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz"
"Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Sana
uymayabilirim. Yanımda yürü ki böylece seni görebileyim, böylece ikimiz eşit oluruz."
"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak"
"Unutmayın çocuklarınız sizin değildir. Onu Yaratıcı'dan ödünç aldınız."
"Yeryüzü, bize atalarımızdan miras kalmadı,çocuklarımızdan ödünç aldık."


İyi pazarlar.


Yaşlı adam ve yavru köpeği

$
0
0


Bugün taksim meydanda kırmızı ışıkta beklerken karşı kaldırımda yetmişli yaşlarda bir amca dikkatimi çekti .Elinde tuttuğu tasmayla yanıbaşında kıpır kıpır yerinde duramayan beagıl cinsi yavru köpekle o da yeşil ışığı bekliyordu .Bu yaşta bir amcanın köpek gezdirdiğine ilk kez şahit oldum.


Bizim ışıklarda neden beklediğimize anlam verememiş heyecanla yerinde dört dönen köpüş bir taraftan arabaların kornasından korkup geri geri çekiliyor öbür taraftan adamı çekiştirmeye ve yürümeye çalışıyordu .Zavallı adamcağız köpeği zaptetmeye çalışırken yanında bekleyen insanlara mahçup mahçup bakıyordu yaramaz bir çocuğa söz geçiremeyen bir anne edasıyla.


Karşıdan tebessümle izlerken yeşil ışık yandı.İnsanların yürümesiyle köpek amcayı iyice çekiştirmeye başladı.Amca artık hem sözle hem de tasmayı çekiştirerek sakinleştirmeye çalışıyordu köpüşü .Ama bizimkisi sanki karşıda acil yetişmesi gereken bir toplantı varmışcasına koşuşturuyordu.Yanımdan geçerken amca mecburiyetten koşar adım "dur be kızım " diye söyleniyordu iyiden iyiye..


Sabah sabah şahit olduğum yaşlı ve genç dostun birlikteliği çok hoşuma gitti.


Her ne kadar biri, diğerine ayak uydurmakta zorlansa da..


İyi geceler

TURİSTİK

$
0
0
Bu haftasonu için İstanbul'a yakın bir yerlere cumadan kaçalım istedik arkadaşlarla olmadı.


Ben de deli gibi sıkılmış ve yorulmuş bir şekilde alternatif ararken, İstanbul arkeoloji müzesi geldi aklıma.Geçen sefer seminer ekibiyle gitmiş ,sunumların telaşına hakkıyla gezememiştim o gün.Osman Hamdi'nin hayatını anlatan kaplumbağa terbiyecisini okurken burayla ilgili çok enteresan bilgiler okumuştum.Ve acaip heveslendim tekrar görmek için.

Bugün vakitlece gittik,ta ki müze kapanana kadar dolaştık.Yine de üst katlara çok vakit kalmadı.O da başka sefere ..

Ve aşağıda gördüğünüz karelerle geri döndüm.Öncelikle o gün tek bir kare bile çekemediğim benim sunum konum olan Sidemara Lahti.Burayla ilgili kaleme aldığım sunumumu sizlerle paylaşırım yakın zamanda...


Athena ve devlerin savaşı


Arka fonda Disk atan heykel

Hani taşlaşan insanlarla ilgili söylenenler gerçekse, kesinlikle bu iki adam bir zamanlar canlılardı.



Çok sevimli horoz döğüştürücüler .Sanki sağdaki bıdık"Yav ne olur bir kere daha döğüştürsek,Allah'ın hakkı üçtür. "diyor :o)



Disk atan heykel'in örf ve ananelerimize uygun fotoğraflanması :p











Mask


Bir heykelden kopmuş bacaklar.



İlk gördüğümde Pan'a benzettiğim heykel


En eski aşk şiiri





Kadeş antlaşması







Mumyayı çekerken hep aklıma Tutankamun'un laneti geldi.Hafif tırsmakla birlikte,"Selam mumya,biz dostuz" diyerek yine de fotoğrafladık



Ve boğa burcu bir blogger olarak boğayla gördüğüm her gravürü fotoğrafladım.Onlardan sadece bir tanesi...


Lahitlerin fotoları ayrı bir post konusu olacak.Çok yakında :))

BİNALİ İLE TEMİR

$
0
0


Günlerdir öksürük,aksırık,ilaç,antibiyotik labirentinin içinde daralmış durumdayım.

Dün gelen süpriz bir tiyatro davetine hiç düşünmeden evet dedim.Hafta içinde akşam saatinde Nişantaşı'ndan,Kadıköy'e köprü trafiğini göze alarak hem de.

İşten biraz erken çıkıp karşıya yollandım.Öncü gelen arkadaşla Kadıköy'de ne yiyelim derken gözümde Çiya'nın nefis yemekleri şerit halinde geçmeye başladı.Tiyatro öncesi güzel bir yemekten sonra tiyatroya doğru yollandık.

İçeri girdiğimizde otantik nefis bir sahne dekoru karşıladı bizi.Az sonra oyun başladı yanımdaki bağırışla irkildim .Meğer oyuncular sahneden değil yanımızdan adım atarlarmış oyuna .

Murathan Mungan'ın cenk hikayelerinden bir öykü.

Konusu,ormanda bir mağarada bir delibozuk çobanla,nam-ı değer bir kabadayının çatışması

3 kişilik bir oyun .


İki oyuncu ve bir anlatıcı ama ne anlatıcı .O ses tonu ,o mimikler yanımdan geçerken hayran hayran izledim Haldun Ergüvenç'i .


Delibozuk dediğim çobanı canlandıran,yani Temir, Gün Koper,Macit Koper'in oğluymuş.Armut dibine düşmüş .Uzun zamandır bu kadar genç, oyunu coşturan yetenekli bir oyuncu izlememiştim.(Hoş kaç zamandır tiyatroya uğradığım yok utanıyorum bunu yazarken :(

Ve Yıldırım Fikret Urağ.Oyunu hem sahneye uyarlayan ,hem yöneten, hem de Binali'si.

O da beni kadıköy'de bir tiyatroda izleyici değil ,o dağın başındaki mağarada iki erkek arasındaki çatışmayı şahit olan biri gibi hissettirdi.

Ormandan geriye kulaklarımda sanki çığlık atan ordan oraya uçan bir şahin,silah sesleri,Binali ile Temir'in birbirlerine dayılanmaları kaldı.

Ve...

"...Bu kadar susan insandan korkarım ben,
Bu kadar susan insandan korkarım,
Bu kadar susan insandan korkmalı derim.." diyen kelime cambazı Murathan Mungan ...

GÜNEBAKAN

$
0
0
Her güne,günebakan gibi uyanmak isterim ben.
Her güne ,günebakan gibi başlamak isterim
Sarı esvabımı giyip pür neşe içinde
Neşe olmak isterim diğerlerine de.
Güneşim olan düşlerim neredeyse
yüzümü o yana çeviririm.
Akşamları boynum bükük kalsa da
Ne gam !
umudum,yarın sabah yeniden doğar nasılsa...

Mini fotoroman

$
0
0

Geçtiğimiz günlerde ,Haliç köprüsü üzerinde yürürken denk geldim bu balıkçıya...Diğerlerinden, hiçbir farkı yoktu ilk gördüğümde

Sonra ,yanındaki su şişesi dikkatimi çekti.Fotoğraf makineme davrandım hemen.

Fotoğrafını çekerken,"kesin karadenizlidir bu pratik zeka" dedim .Ya kovasını kaybetti ,ya da balık avlayan arkadaşının yanından geçerken özenip "Bir tur versene abi " dedi.Şansına çokça yakaladığı balıklarıda hemen elindeki su şişesine balık istifi tıkıverdi.



Keşke su şişesi yerine ,rakı şişesi olsaymış dedim içimden.


Ne güzel,Orhan Veli'nin şu şiirindeki , dileği de gerçekleşirdi o zaman...

eskiler alıyorum

alıp yıldız yapıyorum

musiki ruhun gıdasıdır

musikiye bayılıyorum

şiir yazıyorum

şiir yazıp eskiler alıyorum

eskiler verip musikiler alıyorum.

bir de rakı şişesinde balık olsam

GERONİMO

$
0
0

Evet ,halı tezgahı gibi ilk iplikleri yavaş yavaş oluşturmaya başladım kafamda.
Henüz uygulamaya geçmesemde bir iki kurgu var yazacağım hikayeyle ilgili.Bu arada geçen cumartesi ,oyuncağımın ilk fotosunu çektim.Kendisine,Calamity Jane'de eşlik etmekte.
Kamptaki diğer kızılderililerle birlikte...

Bu arada ,Konuyla alakalı çok güzel 5-6 kitap buldum .Maalesef henüz okuyamadım.Elimin altında güzel kaynaklar olması bana güç veriyor.Ayrıca,Atlas ve National Geographic'in eski sayılarınıda araştırdım .Kızılderililerle ilgili iki eski sayısı da artık kitaplığımda ve hatta sahaflardaki dükkanların birinde kapısında asılı eski bir Kızılderili yerleşim haritasıda benim oldu.Bu iş bittiğinde ,bir sürü kızılderili metaryale,kitaplara,dergilere v.s sahip olucam.


Şimdilik okumaya, kızılderililere çok destek veren Marlon Brando'nun hayatını yazdığı "Annemin öğrettiği şarkılar "la başladım. Yıllarca Amerikan filmlerinde vahşi katiller olarak lanse edilen kızılderililere tam da bu mecradan verir desteğini.1972 yılında Godfather filmiyle oscarı kazanan Marlon Brando,ödülü almaya gitmez.Seslerini duyurabilsinler diye ödül törenine kızılderili genç kızı "Küçük Tüy'ü" yollar .



Marlon abinin ,hayatını okurken,hafif magazinsel bir yaklaşımla kendimi kızılderililerden kopmuş hissettim şu süreç içersinde.Ama masaüstünde bulunan şu fotoğraf beni titreyip kendime getirdi sağolsun.
Demem o ki,yazma tam tamları çalmaya başladı...

Not:Yukarıdaki oyuncakların tekmili birden,İstanbul Oyuncak Müzesindedir.Hepsi ve daha fazlasını gidip görebilirsiniz.

PİPPA'YA

$
0
0

Dün seminerde yine misafirlerimiz vardı.Bingöl Elmas.

Kim di Bingöl Elmas,bir belgesel yönetmeni.En son çektiği Pippa'ya mektuplar belgeseliyle konuğumuz oldu.

Pippa Bacca ise Barış gelini.Dünya barışı için,İnsanların güvenir olduğunu kanıtlamak adına beyaz gelinlikleriyle iki arkadaş yola çıktılar Milano'dan.

Slovenya, Hırvatistan, Bosna, Bulgaristan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin güzergahından Tel-Aviv’de noktalanması planlanan bir yolculukdu planladıkları.

Ama organı beynine hükmeden bir hayvan tarafından, Gebze İlçesi’ne bağlı Tavşanlı Köyü yakınlarında, tecavüze uğradı ve boğularak öldürüldü. Bacca ve arkadaşı Silvia nisan ayı ortalarında Kudüs’e ulaşmayı planlıyordu.

Yolculuk başlangıcında, internet sitelerinden "Beraberimizde yolculuk boyunca üzerinde birikecek tüm kirlerle birlikte götüreceğimiz tek elbise beyaz gelinlik olacak "demişlerdi.Ama o gelinliğe , kirlerin en aşağılığı sürüldü.

Bingöl Elmas,Pippa'ya mektuplar adında bir belgesel çekmeye karar veriyor.Siyah bir gelinlik giyip üzerine ,Pippa'nın hayatının sonlandığı noktadan başlıyor yolculuğa.Otostop çekerek ulaşımını sağlayor. Arkada onu takip eden bir araçta ekip arkadaşları var.Hedefi,Pippanın varmak istediği nokta.
Ama bindiği kamyonlarda ya da arabalarda öyle aşağılık konuşmalara maruz kalıyor ki.Dün seyrederken hepimiz sinire kestik.Bana göre çok başarılı bir belgesel olmuş.Sonrasında yaptığımız sohbette Bingöl hanım sorularımızı cevapladı.o kadar çok sorularımız vardı ki konuyla alakalı yazın dedi.Mektup yazın .
Ben de öyle yaptım.İşte benim mektubum.

Sevgili Pippa,Bugün bizimleydin.

İstanbul Oyuncak Müzesinde ,yaratıcılık seminerlerinde ,kuyudaki taşı çıkarmaya çalışan bizlerle…

Sana yapılmış ,kötülüğün aslında bize yapıldığının hepimiz farkındaydık.Üzülmüştük senin ardından.Küfretmiştik,kızmıştık keşke demiştik …

Ama her zaman yaptığımızı yapıp ,seni bu defa da ,sürekli değişen gündemimize kurban etmiştik ...

Sonra bir hemcinsimiz , senin kaldığın yerden,leke göstermeyen bir renkteki gelinlikle düştü yollara.Bayrağı senin kahpece düşürüldüğün yerden aldı.Varmak istediği yol ,en az çıktığı yol kadar uzundu oysa .

Adımını attığı her araçta, masaya getirilen ,kapağı açılınca ,üzerinde dumanları tüten leziz bir et yemeği etkisi yarattı.Kendisine sunulan teklifleri ustaca salvolarla atlattı.Ne de olsa kadındı.Uzun yol şöförleri gibi,bilirdi kadınların bu virajları nasıl geniş almaları gerektiğini .
Bildiklerimizi bir kez daha gördük çektiği belgeselde.Yine utandık insanlığımızdan ne kadın ,ne erkek ayrımı yapmadan…

Şimdilerde,yanlışların doğruları götürdüğü bir memleketteyiz belki.Ama bilir misin ki,bir zamanlar bu memlekette güzel insanlar ve güzel atlar yaşardı.

Ve o güzel insanlar ,o güzel atlarına çoktan binip gitmiş olsalarda,tekrar gelecekler.

Elbette ki gelecekler.


Umutluyuz.
Aynı senin gibi, onun gibi…

Yüzünü dökme küçük kız

$
0
0


Cumartesi akşamı, seminer çıkışı birşeyler yiyelim diye çıktık hep birlikte.Bir kaç araba birbirini takip edeceği için herkes alelacele arabalara doluştu.

Bizim o telaşımızı meraklı gözlerle izleyen biri vardı.




İstanbul Oyuncak Müzesinin önündeki çöpten, evin geçimini sağlamak için kağıt, karton toplayan annesinin yanında,elindeki ekmeği yerken, bizleri merakla izleyen küçük kız ...

İçerde olmayı en çok hak eden o iken, önünde bulunduğu binanın neresi olduğunu bilmeden ,için de eğlenerek gezeceği yüzlerce oyuncağın olduğunu bilmeden ,dışarıda çöp konteynırındaki işin bitmesini bekleyen küçük kız...

Fotoğrafını çekerken bana döndü.Konuşmak istedim,araba hareket etti.

En azından müze kapanmamış olsaydı elinden tutup içeri sokmak gezdirmek isterdim annesinden izin alarak.

Olmadı.

İçim bir tuhaf oldu.



23

$
0
0


Bu sene de bana ayrılan yaşın sonuna geldim.Seneye 23 nisana kadar haydi bre :)

ORDAN BURDAN

$
0
0


Bloga yazı yazmak ,spor salonuna gitmek gibi ...

Bir başlarsan ,sürekli gidesin(yazasın)geliyor...

Ara verdiğinde de adam sen de diyosun...

Bu aralar çokça bişeyler yazıyorum esasında.

Kitap projemize devam....

Harala gürele kızılderililerin içine girmiş durumdayım.

En çok da Geronimo'nun hayatını araştırıyorum.

Geronimo ile ilgili okuduğum 3. kitaptayım.Kızılderililerle ilgili okuduğum 6. kitaptayım.

Bu arada "arşivinde kızılderili müziği var mı? " diye sorduğum zarif bir arkadaşım benim için araştırıp ,amazondan kızılderili müzikleri cdsi alıp gönderdi...

Şaka gibi !Ama şu anda bişeyler okurken ya da yazarken onları dinliyorum :)

Onun dışında baharla birlikte önce evi detoksladım.Boya, badana tadilat işleri girdi araya...

2-3 hafta hummalı bir şekilde ustalarla cebelleştikten sonra ev eski düzenine yenilenmiş bir biçimde kavuştu.

Dolaplardaki ihtiyaç duyulmayan kıyafetler ve ayakkabılar ayrıldı gönderilecekleri yerlere doğru yola çıktı.

Bu detokslama sırasında güzel iki gezi fırsatı kaçırdım .

Bu sene baharı saçından tutup yakalayamadım.

Lalere doyamadan soldular gittiler.Sitedeki bembeyaz çiçeklenen güzelim ağaç bile, bir kare fotoğraf çekemeden çiçeklerini döktü.Sakura zen zen gibiydi oysa ...

Bir de eski senelere göre çok sönük ve tatsız bir Ahırkapı hıdırellez şenliği var ki ,yazmaya değecek hiçbir şey bulamıyorum...


Seneye bahara Allah kerim.belki Sakura dileğim seneye gerçekleşir kimbilir? ...

Bünyedeki bahar rehavetine erik yeşili çalıyorum bolca...

İyi pazarlar.

HAYALLER

$
0
0



Bu sene tatille ilgili hiçbir plan yapmıyorum nedense...

Bütün sene deli gibi çalıştıktan sonra ,bütün tatil hayallerimi sadece bir haftaya sığdırmak dşüncesi keyfimi kaçırıyor çünkü .

Ben elime makinemi ,sırtıma sırt çantamı alıp ,gezginler gibi tatil yapmak istiyorum bu sene...

Bütün yaz boyunca ,bunca sene ertelediğim her yeri gitmek görmek tanımak istiyorum.

Nasıl olacak bilmiyorum.

Ama istiyorum.

Hani şu maçlara kombine biletler satarlar ya ,hava yolu firmaları da kombine biletler satsalar benim gibi uzun tatili gelenlere...

Ya da bir proje olsa,bana deseler ki "hadi çık yola,şuraları şuraları gez bütün masrafları biz karşılıyoruz.Sen sadece oraları ve deneyimlerini anlat bize "

Off hayali bile çok güzel.

Bu sene zor geçecek...

Deniz mevsimine çeyrek kala "ziplenmiş dosya gibi "tatil hayalleri kuramayışım bu yüzden.

KELEBEK

$
0
0



Üçüncü kattaki ofisin,balkonuna çıkıyorum içerideki puslu havadan uzaklaşmak için ...

Göz hizamdaki ağaç dallarında,uçuşan kelebekler görüyorum.


Bir tanesi resimdeki gibi,yaprağın üzerine yapışmış adeta...

Her esen rüzgarda şimdi uçucak diye bekliyorum.Beni yanıltıyor

Kelebekler yüzümü aydınlatıyor.Bu kadar güzel narin,bir canlıyı bu kaosun içinde görmek sevindiriyor beni.

Şehrin merkezinde ,birkaç ağaçtan oluşan bahçenin içindeymişçesine üçüncü kattan elimi uzatıyorum onlara.

Hızlı ölür kelebekler,umut mudur son ölen? deyişi geliyor yine aklıma...

ORTAYA KARIŞIK

$
0
0
Geçtiğimiz pazar ,entresan bir sergiye gittik arkadaşlarla...

Bilim adamı ,Gunther Von Hagens'in "Body Worlds " sergisine gittim.

"Body Worlds" ,orjinal insan vücutlarından ve organlarından yapılan bir sergi.

Midesi sağlam benim gibi meraklı melahatlar için inanılmaz bir deneyim.

Sergiyle ilgili buraya herhangi bir fotoğraf koymuyorum dediğim gibi herkesin kaldırabileceği enstanteneler yok.

Merak edenlerin görsellerde araştırma yapmasını ya da dayanabilirim diyenlerin sergiye gitmesini şiddetle tavsiye ederim.

Kadavralar özel bir sistemle aynen orjinali gibi silikonla bir nevi mumyalanmış .

Yaklaşık 200 e yakın sergilenen vücut ve organlar genelde Çinlilerin bağışladığı organ ve vücutlarla oluşturulmuş.

Bazı hastalıkların ameliyatların organlar üzerindeki izlerini görebiliyorsunuz.

Anevrizmalı bir beyin,damarları tıkalı bir kalp,kırık bir bacak,kanserli bir meme,ülserli bir mide ,hor kullanılan organlarla sağlam olanların yan yana sergilenmiş hali,sigara içen biriyle içmeyen birinin ciğerleri,spor yapan bir insan vücudundaki gelişmiş kaslar,spor yapmayan bir insanın vücudu gibienresan bir sürü şey vardı.Her camekanın içindeki numarayı elinizdeki ahizemsi şeye tuşlayarak o organla ve hastalıklarla ilgili bilgi de alabiliyorsunuz.

Şaha kalkmış bir at ve üzerindeki kadın erkek kadavralar çok sanatsal sunulmuştu.

At aynı yöntemle derisi soyulmuş,ve üzerine kadın,erkek otutturulmuş erkeğin uzattığı eline manidar bir şekilde kalbi verilmiş.

Bu yöntemle sergilenen zürafada en az at kadar etkileyiciydi.


Sergiyi gezerken, onların bir zamanlar bizim gibi yaşayan insanlar olduklarını,üzüntülerinin sevinçlerinin olduğunu ,bir ailenin ferdi olduğunu düşündüm.Hikayelerini merak ettim.

Bugüne kadar gezdiğim en enteresan ve öğretici sergiydi benim için.

İlk başlarda elm sokağındaki freddy gibi geliyor görüntüler ama sonra alışıyorsunuz.


Arkadaşlarım sonuna kadar tahammül edemediler ve benden yaklaşık bir kırk dakika erken çıktılar.

Çıkışta yanlarına gittiğimde serginin onlarda ölüm duygusunun onları gerdiğini rahatsız ettiğini gördüm.Ölümle ilgili belki onlardan daha önce tanışıklığım olduğundan ya da ölümden sonra bedenin üzerimizden çıkartacağımız bir elbise olduğuna inandığımdan ben rahatsızlık duymadım.

Hatta yalnız gelmiş olsaydım çok daha vakit geçirebilirdim içerde.

Öğleden sonra sözleştiğimiz gibi Zilsiz Zarife ile buluştuk.

Galata kulesinin hemen dibindeki gizli limanına götürdü beni.

Hava o kadar çok sıcaktı ki hiç içerde oturmak istemedik.Dışarıya atılan minderlerin üzerine bıraktık ikimizde Yıldırım abinin mis gibi tostları ve yanında közlediği biberleri götürdükten sonra türk kahvelerimizi yudumladık.Yıldırım abinin vazgeçilmez fon müziği Sema eşliğinde sohbet ettik .

Hiç acelemiz yoktu,Galata Kulesinin gölgesinde o daracık sokağa atılan minderlerlerde bedenim gibi ruhumunda yayıldığını hissettim.

Zilsiz'imden ayrıldıktan sonra meydana kadar yürümek istedim.

Daha Tünele yeni adım atmıştım ki aylardır üzerlerinde çalıştığım Kızılderililerle burun buruna geldim.

Buna gökte ararken yerde bulmak denmez de ne denir ?




Sevgili Zeugma'nın blogunda bahsettiği grup üyeleriydi belkide.

Tatsız tuzsuz bir haftadan sonra enresanlıklarla dolu bir hafta sonu geçirmek iyi geldi ...
Viewing all 104 articles
Browse latest View live